Bu içeriği paylaşın:
Yazar: Naciye ASLAN
Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türkiyelinin hissettiği aidiyetsizlik, önyargılar ve iki arada kalmışlık üzerine kişisel bir bakış.

Geçmişte Türkiye’den Avrupa’ya göç eden bizler, yıllardır başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yaşamımızı sürdürüyoruz. Zamanla sadece “gurbetçi” değil, aynı zamanda bu ülkelerin birer göçmeni, yani kalıcı sakinleri haline geldik. Artık hayatımızı, çocuklarımızı ve geleceğimizi bu ülkelerde kurduk.
Her yıl olduğu gibi yaz tatillerinde anavatanımıza dönüyor, sevdiklerimizle buluşup dinlenmeye çalışıyoruz. Geçmişte Türkiye’ye izne gitmek, sadece bir tatil değil; duygusal bir kavuşmaydı bizim için. Eş, dost, akraba ziyaretleri samimi ve içtendi. Türkiye’den ayrılırken gözyaşlarımızı tutamaz, yeniden buluşacağımız günleri sabırsızlıkla beklerdik.
Peki, şimdi öyle mi? Ne yazık ki artık pek çok şey değişti. Ziyaretler azaldı, ilgi azaldı, hatta değer görmez olduk. Sosyal medyada yapılan bazı röportajlar ya da paylaşımlar üzerinden Avrupalı Türkler hedef haline getiriliyor. Özellikle bilinçli olarak seçilen birkaç örnek üzerinden genelleme yapılıyor ve bu da toplumda önyargıların oluşmasına neden oluyor. Türkiye’deki birçok kişi, bu içeriklerin doğruluğunu sorgulamadan inanıyor ve Avrupa’daki Türkler hakkında haksız yargılarda bulunuyor.
Oysa Avrupa’da yaşamak sanıldığı kadar kolay değil. Buradaki insanlar sabah 9’da işe başlayıp akşam 5’te evine dönen bir rutin yaşamıyor. Gece vardiyalarında, temizlik işlerinde, fiziksel olarak çok ağır işlerde çalışan binlerce insan var. Fedakârca emek veren bu insanlar, hem ailelerini geçindirmek hem de ülkelerine katkı sağlamak için çalışıyor.
Türkiye’ye izne gittiğimizde çoğumuz benzer olaylar yaşıyoruz. Bazı esnafların bizleri “yolunacak kaz” gibi görmesi, fiyatların iki katına çıkması artık sıradan hale geldi. Yakın çevremizden gelen “Siz Alamancısınız, sizde para çok” ya da “Avrupalı Türkler ne işe yarar ki?” gibi sözler ise hem kırıcı hem de ayrıştırıcı. Oysa bizler hem kendi kültürümüzü yaşatmaya çalışıyor hem de yaşadığımız ülkeye uyum sağlıyoruz. Bu da kolay bir denge değil. İki arada kalmış bir nesiliz.
Neden biz göçmenlere, hem Türkiye’de hem de yaşadığımız Avrupa ülkelerinde, “yabancı” muamelesi yapılıyor? Neden bizler hiçbir yere tam olarak ait hissedemiyoruz?
Unutulmamalıdır ki, her yıl Türkiye’ye gelen Avrupalı Türkler sadece memleket hasretiyle değil, ülkenin ekonomisine büyük katkılar da sağlayarak geliyor. Konaklama, alışveriş, yeme içme ve birçok alanda milyonlarca euro Türkiye’ye akıyor. Bu gerçek, çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Avrupalı Türklerin yalnızca tatile gelen misafirler değil, iki kültür arasında köprü kuran, hem Türkiye’yi hem yaşadıkları ülkeyi temsil eden bireyler oldukları unutulmamalı. Önyargılarla değil, anlayışla yaklaşıldığında aradaki mesafenin azaldığını görebiliriz.
Her ne olursa olsun, bizler anavatanımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz Türkiye’yi seviyoruz. Umudumuz; bir gün, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenlilerin hem anavatanda hem de yaşadıkları ülkelerde dışlanmadan, kabul görerek yaşamalarıdır. Çünkü umutlar, onları yaşamak içindir.
#Göçmenlik #Almancı #GöçmenHikayesi #TürkiyeAvrupa #AvrupalıTürkler #AvrupalıTürkler #Gurbet #AsBülten #YazarKöşesi #GurbettenSesler #Almanya #AvrupaTürkleri #ÇifteKültür